3 Aralık 2016 Cumartesi

Son

   Böyle olmaması gerekiyordu.
   Böyle olmamalıydı.
   Adalet isteniyordu, ama adaleti isteyen kendi suçlarını görmüyordu. Ne farkı kalmıştı onlardan?

   Nefret ettiklerinden hiçbir farkı kalmadığını gördü!
   Kendinden nefret etti.
   Gün geçtikçe daha çok ve daha çok.

   Ve son bir yemin etti.
   Bu yemin gece hareketlenenin sonuydu.


              -Son-

24 Şubat 2013 Pazar

Kayıp

   Dünya üzerindeki tüm insanların kanını donduran olaylardan on iki yıl öncesiydi.İngiltere'ye lisans eğitimi almak için gelmişti Slovak genci Drogan.İçine kapanık bir genç olan Drogan,yurt dışı eğitimi sırasında daha da kapatmıştı kendisini dış dünyaya.Arkadaş edinmiyor,Okul haricinde hiç dışarı çıkmıyordu.Hayal kurmak dışında pek bir şey yapmıyordu.Mutlu veya mutsuz değil,kendi halinde yaşayan bir insandı.

   Bir gün ders arasında,her zamanki gibi kendi kendine sigarasının dumanını üflerken onu gördü,Sharon'ı.Kahverengi saçlı,mavi gözlü,beyaz tenli güzel bir kızdı.İngiltere'de yaşadığı üç ay boyunca hiç arkadaşa ihtiyaç duymayan genç,onu gördüğü ilk saniyede tanışmak istedi.Ama yapamazdı,geldiğinden beri sergilediği içine kapanık tavırlar adının; kaybeden,ucube gibi sıfatlarla beraber anılmasına sebep olmuştu.Birkaç defa insanlar onunla konuşmaya çalışmış fakat Drogan cevap dahi vermeden,kendisiyle konuşanların yanından ayrılmıştı.Kötü bir şöhreti vardı eğitim gördüğü üniversitede.

   Haftalar boyunca kampüste uzaktan seyretti genç adam,güzel kızı.Havalar ısınmaya başlamış,bahar gelişini belli etmeye çalışsa da yağmur bulutları gelen güzel mevsime perde oluyordu.Siyah şemsiyesinin altında, yağan yağmuru umursamadan ağır adımlarla,kaldığı tek göz odaya ilerliyordu genç adam.Etrafında yağmurdan kaçışan insanların aksine,o zevk alıyordu gökyüzünden düşen damlalardan.Birden şemsiyesinin altında sırılsıklam olmuş biri beliriverdi.

  "Metroya kadar eşlik edebilir miyim acaba?"

   Bu oydu,haftalardır tanışmak uğruna can attığı,fakat uzaktan izlemekten fazlasını yapamadığı güzel kız.Heyecanlandı,konuşamadı.Ağzını açamıyor,tek kelime edemiyordu.Gülümseyerek yanıtladı güzel kızı.Kız çocuğun koluna girdi ve yürüdüler hiç konuşmadan.Metroya vardıklarında sessizliği bozan tekrar güzel kız olmuştu.

   "Teşekkür ederim.Bu arada adım Daphne."
   "Daphne!Pardon,ben adını Sharon zannediyordum."
   "Ah,o benim ikiz kardeşim.Senin adın ne?"
   "Drogan."
   "Tekrar çok teşekkür ederim Drogan.Görüşürüz."

   Kız gülümseyip,metroya koşar adımlarla indi.Kızın arkasından bakakalan genç adam "Görüşürüz." diye mırıldanabildi sadece.Şaşkındı,ne hissedeceğini bilmiyordu.Odasına doğru ağır adımlarla yürümeye başladı ve o gece İngiltere'de ilk defa mutlu bir şekilde uyudu.

   Yağmurlu günün ardından Drogan'la Daphne birlikte daha fazla vakit geçirmeye başladılar.Beraber geçirdikleri zaman arttıkça,birbirlerine yakınlaşıyorlardı.Bu yakınlık önce iyi bir dostluğa, sonrasında duygusal hislere dönüşmüştü.Genç adam kendisini dış dünyaya kapatan duvarları Daphne için yıkmıştı.Neredeyse her akşam bir bara gidip içkilerini yudumlarken,konuşuyorlardı.Genç kız tarihle çok ilgileniyordu.Drogan'a okuduğu kitaplardaki olayları adeta yaşamış gibi büyük bir tutkuyla anlatıyordu.

   Yaz mevsiminin ortalarında, kız gence aklına takılan bir şeylerin olduğunu ve bunları araştırmak için doğuya bir seyahat yapacağını söyledi.Drogan gitmemesini,adada kendisiyle kalmasını istedi.Fakat kız gitmezse aklındaki karışıklığın kendisine huzur vermeyeceğini söyleyerek karşı çıktı.

  "Merak etme,geri döneceğim.Döndüğümde her şey çok güzel olacak.Hayal edebileceğinden daha güzel."Bunlar Drogan'ın,Daphne'nin sesinden duyduğu son sözlerdi.Ertesi sabah kız,çocuğa veda etmeden yolcuğuna başladı.

   Haftalar geçmişti,Drogan sevdiği kızdan hiç haber alamamıştı.Genç adam kendini çaresizlik ve umutsuzluk içinde hissediyordu.Evinden hiç çıkmıyor,sürekli doğuyu ve doğu tarihini araştırıyordu.Bir gece araştırmalarına devam ederken,göz kapaklarının ağırlığına engel olamadı.

   Gözlerini ağaçlarının arasında uzanır vaziyette buldu kendini.Alnında bir sıcaklık hissetti,sıcaklık Daphne'nin elinden geliyordu.Kalkmaya çalıştı fakat kalkamadı."Buldum." dedi kız huzur veren bir sesle."Ölümsüzlüğün kaynağını buldum Drogan."
   "Neden bahsediyorsun?"
   "Açıklamam için zaman yok.Yardımına ihtiyacım var.Buraya gel lütfen,sana ihtiyacım var."
   Kız adeta buharlaşmaya başladı ve yok oldu.Biraz önce kızın oturduğu yerde siyah bir duman kalmıştı.Genç adam olanların şokunu atamamıştı ki,ağaçların arasından bir adam belirdi.Üzerindeki kıyafetler çok eski görünüyordu.Yerde şaşkınlık içinde yatan Drogan'a,anlamadığı bir dilde bir şeyler söyledi.Drogan'a yaklaştı ve belinden çıkardığı eski usül bir asker bıçağıyla genç adamın sol avcunu hafifçe kesip,karşısındakinin onu anlamadığı dilde konuşmaya devam etti.Söyleyeceklerini bitirdiğinde yere eğilip genç adamın alnına vurdu.Drogan'ın gözleri tekrar karardı.

   Slovak genç uyandı,şoktaydı.Sol avucundaki acıyı hissetti ve sağ eliyle yarasını yokladı.Gördükleri bir rüya değildi.Neler olduğunu anlayamıyordu fakat Daphne'nin ona ihtiyacı vardı.Vakit kaybetmeden eşyalarını toparladı.Yola çıkacaktı ve Daphne'yi bulacaktı.O günün akşamında kayıp sevgilisini bulmak için doğuya olan yolcuğuna başladı.

13 Ocak 2013 Pazar

Mesaj

   Açıklanamayan olaylar devam ediyordu.Dünya üzerindeki birçok ülkede,bu olanlarla ilgili haber yasağı getirilmişti.Geride kalan az sayıdaki ülkelerde de bilgi yetersizliğinden pek bir şey yapılamıyordu.

   Eski dünya olarak adlandırılan Asya,Avrupa ve Afrika kıtalarında akşam ya da gece saatleri hüküm sürüyordu.Dünya genelini ise,meteoroloji servislerinin adlarını yalancıya çıkaran,karanlık bulutlar kaplamıştı.Eş zamanlı olarak bütün gezegeni kaplayan,bir yıldırım fırtınası başladı.Uzay istasyonlarından gelen fotoğraflarda göründüğü kadarıyla,koca gezegen ışıklar saçan bir topa dönmüştü.Yaşayan insanların zaman kavramı kaybolmuştu.Kimi fırtınanın iki ya da üç dakika,kimi ise günlerce sürdüğünü hissetmişti.Süresi kavranamayan fırtına sona erdiğinde,binlerce yıldır dünyaya hakim olan insanoğlunun tüm teknolojisi kaybolmuştu.Araçlar,televizyonlar,telefonlar işlevlerini yerine getiremiyor , hiçbir şey çalışmıyordu.Güneşin batmış olduğu bölgelerde en ufak bir ışık yoktu,kibritler bile yanmıyordu.Korku paniğe , panik umutsuzluğa bürünüyordu.

   Korku,panik ve umutsuzluğun tam ortasında ışıklar belirdi gökyüzünde.Televizyonlar ve bilgisayarlar çalışmaya başladı.Gökyüzünde ve ekranlarda bir silüet vardı sadece.Dünya üzerindeki her insanın tanıdığı ve aynı zamanda tanımadığı bir yüz.Konuşmaya başladı,dünya üzerinde kullanılmayan fakat dinleyen herkesin anladığı bir dilde.

   "Son birkaç gündür,içinizi korkuyla dolduran ya da doldurması gereken olaylar oluyor.Hepiniz bir açıklama,bir sebep arıyorsunuz.Bu olayların sebebini dışarıda aramayın,sebep içinizde.İçinizde biriktirdiğiniz nefretle,sizin neden olduğunuz olayları gerçekleştirense benim.

   Ben açlığım,şehvetim,hırsım,gururum,kıskançlığım,tembelliğim ve öfkeyim.Ben nefretin ta kendisiyim.

   Son dört gün içerisinde,siz insanların açıklayamadığınız sebeplerle dokuz bin yüz yirmi sekiz kişi,sizin tabirinizle öldü.Hayır!Onlar ölmedi,yok oldular.Ölüm;ardında sonsuz ruhani hayat olan bir olgudur."

   Silüetin yüzü değişti.Yeni yüz adını söyleyerek konuşmaya başladı.

   "On bir kadına tecavüz edip öldürdüm."

   Yüz tekrar değişti.

   "Patronumdan aldığım emirle yedi kişiyi öldürdüm."

   Üçüncü yüz belirdi.

   "Bir eve kilitlediğim dört kişilik aileyi ateşe verdim."

   Yüzler birer birer değişiyor ve işledikleri günahları itiraf ediyordu.

   "Dolandırdığım iki insanın intihar etmesine sebep oldum."Dokuz bin yüz yirmi sekizinci yüz de günahını itiraf ettikten sonra herkesin tanıdığı ve aynı zamanda tanımadığı korku salan silüet geri döndü.

   "Onlar işledikleri günahların cezasını ruhlarını kaybederek ödediler.Onlarla aynı sonu paylaşacak olanlar;sizler için bir umut yok!Benden kaçamazsınız,bana karşı kendinizi savunamazsınız.Ben şeytan veya tanrı değilim.Ben bu tip insanların sonuyum.Bu bir uyarı değil,sizlere acı dolu sonunuzu gösteren mesajımdır.Güneş battıktan sonra güvende değilsiniz.Karanlık çöktüğünde ensenizde hissettiğiniz rüzgar değil,acı dolu sonunuzu getirecek olan benim nefesim olacak."

   Tekrar dünya karanlığa büründü.Birkaç dakika sonra bulutlar dağıldı ve kaybolan bütün teknoloji dünyaya geri döndü.Fakat karanlık bulutların getirdiği korku,panik ve umutsuzluk güçlenerek artmaya devam etti.

   Ve gece karanlığının hakim olduğu bölgelerde,yüzlerce günahkar daha ölüm sonrası ruhani hayat hakkını kaybetti.

10 Ocak 2013 Perşembe

Eğlence

   Nefes nefese kalmıştı.Tecavüz edip,muhtemelen öldürdüğü kadının bulunduğu yerden uzaklaşmak için bütün hızıyla koşuyordu.Kadını bıraktığında halen nefes alıyordu,fakat bıraktığı bıçak yaralarından sonra bu pek uzun sürmezdi.

   Işıklı kalabalık bir caddeye çıktı,üstünü kontrol etti.Sağ elinin bileğinde kan lekeleri vardı sadece,gizlemeye fark edilmemeye çalıştı.Panik duygusu azalmıştı,kalabalıkta kimse onunla ilgilenmiyordu,fakat içindeki hayvani dürtü geçmemişti.Dakikalar önce öldürdüğü kadından fazlasını istiyordu.Gözüne yeni bir kurban kestirdi ve takip etmeye başladı.

   Bu yeni kurban daha kolay lokma olacaktı.Yalnızdı ve büyük ihtimalle alkollüydü, ayrıca güzeldi.Sarsıla sarsıla ışıklı caddeden ara bir sokağa girdi.İşte bu takipçisi için bir şanstı,adımlarını hızlandırdı ve ara sokağa girdi.Başka karanlık bir ara sokağa hızlı adımlarla giren kadını gördü.Yüzünde sapıkça bir gülümseme belirdi,koşmaya başladı.

   Sokağa girdiğinde kadını yerde buldu,ayağını burkup düşmüştü.Adamın niyetini gerçekleştirmesi için tam zamanıydı.Kurbanının üstüne atladı,kanlı eliyle vücudunu hissetmek niyetindeydi.Hissettiği şey sadece bir kürktü.Kadının kürklü mantosunu çıkartmaya çalıştı ama kürk çıkmıyordu.Ay bulutların arasından,bulundukları yeri aydınlattı.Kadın yoktu,adamın kollarının arasında normalden daha büyük bir kurt vardı.

   "Biraz eğlenelim mi?" bu gerçek olamazdı.Kurt konuşmuştu,kaçmalıydı adam.İçgüdüleri aklını ve başka yerlerini terk edip bacaklarına indi.Koşarak kaçmaya başladı.Korkudan arkasına bakamıyordu ama ensesinde o kana susamış nefesi hissediyordu.Işıklı caddeye çıktığında korkusu biraz azalmıştı,etrafta insanlar vardı.Çıktığı sokağa baktı kurt yoktu.Gerçekten başına gelenler olmuş muydu?Yoksa yaşadıkları hayal miydi?

   Küçük bir lokantaya girdi.Bu koşuşturma,hayaller ve olanlar acıktırmıştı.Yemeğini beklerken lokantadaki küçük televizyonu izlemeye başladı.Haberler açıktı ve açıklanamayan bir olayın haberi yayındaydı.Ünlü bir iş adamı evinde donup parçalanarak ölmüştü.Aklı karışık bir şekilde televizyona bakarken içini tekrar korku kapladı.Kendisini kovalayan kurt gerçekti ve hala peşindeydi,bunu hissediyordu.

   "Kaçtıklarında daha fazla eğleniyorum."Aynı ses yine kulaklarındaydı.Tekrar kaçmaya yeltendi,ama ayakları hareket etmiyordu.Bağırmak istedi,ama sesi çıkmıyordu.Etrafına bakıyordu korkarak,lokantada tek başına kalmıştı.Kurt lokantaya girdi,bir insandan daha büyüktü.Adamı ensesinden yakaladı ve götürmeye başladı.

   "Seninle ağzımın tadını bozmayacağım.Senin cezanı ben değil,vermesi gerekenler verecek."Kurt adamı götürürken ne olacaklarını kısaca anlatmıştı.Korkusundan titreyen adam ne bu cümleleri anlamış ne de anlamaya çalışabilmişti.Ölecekti ve ölmek istemiyordu.Kurt durdu adamı fırlattı.Karşılarında on bir kadın vardı.Kıyafetlerinin büyük bir kısmı yırtık,gözleri yaşlıydı.Adamın bu gece öldürdüğü kadında aralarındaydı.Kadınlar birer birer kurtlara dönüştü,dişlerini göstererek adama doğru yürümeye başladılar.Adam kendisini buraya getiren büyük kurda yardım isteyen gözlerle baktı.Kurt yerine dakikalar önce tecavüz edip öldürmeyi planladığı kadını gördü.Kurtlar adamı yakalayıp parçalamaya başladılar,yemiyorlardı sadece nefretle kendilerini öldüren pisliği paramparça etmek istiyorlardı.

   Vücudunun büyük bir kısmı parçalanmış olan adam,acıyla arkasındaki kadına bir daha bakmaya çalıştı.Gördüğü son görüntü kadının sigarasının dumanı oldu ve duyduğu son ses kadının kahkahasıydı.

27 Kasım 2012 Salı

Ürperti

   Önceki gece meydana gelen olaylar dünyayı ayağa kaldırmıştı.Dünya'nın on iki farklı yerinde,bin sekiz yüz on iki kişi açıklanamayan bir afetle ölmüştü.

   Gerçekten de bir afet miydi olanlar?

   Adamın telefonu çaldı.Arayan işçilerinden biriydi,"pis" işçilerinden biri.

  "Patron,gemiye oyuncakları yükledik."
  "Aferin oğlum."
   Telefonu kapattı adam,bütün gün haberlerde izlediği,önceki geceki iç karartan olaylardan sonra sonunda iyi bir haber gelmişti.En başında biraz korkmuştu,ya bu olaylar işlerini bozarsa diye.Sonrasında siparişler gelmeye başladığında gerçeği görmüştü.İnsanlar korkaktı,ne zaman kötü bir durum olsa silahlanırlar kendilerini korumaya çalışırlardı.Ne de olsa insanların silahlanması adamın "oyuncaklarını" satmasını kolaylaştırırdı.Her zaman böyle olmuştu.Bir afet diyorlardı olanlara,insan kendini bir afetten nasıl silahla koruyabilirdi ki?Aman bu adamın neden umurunda olsun ki,ne de olsa o bir ticaret adamıydı.İnsan olduğunu unutan bir ticaret adamı.

   Saat geç olmuştu,adam da uyumalıydı.Uyusun ki sabah olduğunda hesabına yatacak yüklü miktarda parayı görebilsin.Aynı ninnide dediği gibi "Uyusun da büyüsün!".Yatak odasına ilerlerken bir ürperti hissetti.Havalar soğuyordu tabi bir an önce sıcak yatağına girince ne ürperti kalırdı ne soğuk.

   Tam yatağına girerken birini gördü adam, giysi dolabının üstüne oturan bir karaltı.Kim olduğunu soramadı,konuşamadı,bağıramadı.Bir korku kapladı içini.Kaçmak,koşmak,bir şeyler yapmak istiyordu ama yapamıyordu.

   "Hareket edemezsin" diye bir ses duydu ama karaltının konuştuğuna dair hiçbir işaret yoktu.Dolaptan aşağı sarkıtarak salladığı sol ayağından başka bir hareketi yoktu.Adeta nefes bile almıyordu.Ses beyninin içinden geliyordu."Vücudun artık benim.Sana istediğim her şeyi yaptırabilirim ve yaptıracağım."Kendi kendine istemsizce bir tokat attı adam."Gördün mü?Önce "oyuncaklarının" başına gelecekleri görmeni istiyorum."

   Adam kendini bir anda nakliye gemisinde buldu.Halen hareket edemiyor,konuşamıyordu.Hava ılıktı,ama giderek soğuyordu.Birkaç dakika içerisinde koca gemi ve içindeki canlı cansız her varlık buza dönüşüverdi.Kendiside buz olmuştu,korku dahil olmak üzere bütün hislerini kaybetmişti.Tek yapabildiği çaresizce izlemekti.Büyük bir gürültüyle patladı buzdan gemi,adam dahil her şey paramparça olmuştu.

   Tekrar odasında buldu kendini adam.Rahat bir nefes aldı.Karaltıyı tekrar görünce tekrar korku kapladı bedenini."Şimdi sana ne yapsam acaba." tekrar beyninin içinden geliyordu o ürpertici ses.Yürümeye başladı adam,çalışma masasının çekmecesinden kendi özel silahını çıkarttı.Namluyu karaltıya yöneltti."Tetiği çekmeyi çok istiyorsun değil mi?Çek hadi."Duyduğu ses tüylerini diken diken ediyordu,dayanamadı tetiği çekti.Hiçbir şey olmadı."Bana hiçbir şey yapamazsın.Peki ya ben sana neler yapabilirim?"Gülmeye başladı adam istemsizce.Vücudu donmaya başladı,ayağından boynuna kadar.Sadece silahı elinde tuttuğu eliyle başı buza dönmemişti."Sende bir ürperti hissediyor musun?" diye gülmeye başladı karaltı.Ses bu sefer karaltıdan gelmişti.Sağ işaret parmağı tetiği çekti.

   Adamdan geriye kalan sadece toza dönmüş buz parçaları kaldı.

14 Haziran 2012 Perşembe

Karanlık

   Önce karanlık çöktü.Belli etmemeye çalışsalar da,korkuyordu karanlıktakiler.Konuşmalar fısıltı,fısıltılar sessizlik oldu.Görmeyen gözler,etraflarını tarıyordu en ufak bir ışık için.Kimileri ceplerindeki çakmakları çıkarıp ateş yakmaya çalıştı,ama hiçbir şey yanmadı.

   Sessizliği bölen çığlıklar oldu önce,arkasından gelen ise yer sarsıntıları.Yerden çıkan dev pençeler görüyordu,küçük çocuğun korku dolu görmeyen gözleri.Ağlamak,bağırmak hatta kaçmak istiyordu ama minik bedeni donup kalmıştı.Zifiri karanlığın içinde,izlemeye devam etti yerden yükselen o korkunç silüetleri.Korkarak ve susarak...

   Sarsıntılar bitip,çığlıklar sustuğunda yağmur yağmaya başladı.Damlalar iç rahatlatan bir ılıklıkla düşüyordu insanların üzerine.Küçük çocuk hiçbir şey olmamışçasına rahatlamış,yağmurun ılıklığına gülümsüyordu.Derken bir ateş yaktı yaşlıca bir adam onun hemen arkasında.Kibritin parıltısıyla bütün karanlık aydınlanıverdi bir anda.

   Tiz bir çığlık böldü yağan yağmurun verdiği huzuru.Yerden yükselen,kalın ağaç dallarına benzeyen eller yükseltiyordu cesetleri.Yağan ise yağmur değil,kanlarıydı havada asılı olan günahkarların.